ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA !..
Nasıl geçti habersiz diyordum
Oysa öyle yaralar bırakıp gitmiş ki
Dönüm ardıma bakınca korkuyorum
Unut gitsin takma kafana diyorum.
Eskiler derledi ki “ iş yaşta değil baştadır.” Ama hiç unutamıyorum “yaş yetmiş ,iş bitmiş” diye de ilave ederlerdi. Muğla’ nın en küçük mahallesiydi bizimkisi .kışlanın bitişiğindeydi. Atlı arabaları mahallemizin sokağından geçip kışlaya giderdi. .Mahallemize Kara Muğla deresinden bir dik rampalı yokuş yolla çıkılırdı yağmur yağıp Kara Muğla Deresi coşkun akmaya başladı mı oradan İkinci Okul denilen İsmet İnönü İlk Okuluna ta 200 metre aşağıdaki köprüden geçilerek en az bir kilometrelik yürüyüşle ancak gidilirdi.Şimdi o derenin üstünde açık Pazar yeri bile var üstü ta Saburhane ‘ye kadar beton duvarla kapatıldı. Devlet Hastanesi hemen bu yolun sağında düzlükte iki bloktan oluşurdu onun alt yanında 150 iki yüz metre aşağısındaki düzlükte Askeri Hastane vardı Sonra bu yokuş yoldan mahalleye şimdi yerinde yeller esiyor 3 katlı dört katlı apartmanlar dikili eski hiçbir yazılı taşı olmayan yer mezarlar içinden geçilerek gelinirdi. Ben henüz beş yaşlarındaydım. Her zamanki gibi Sokak biz çocuklar içinde her zamanki gibi yere çizgimiz bir Te harfini oluşturan çizili şekildeki oyun sahamızda attığımız taş hangi karede durmuşsa attığımız taşa seke ulaşır attığımız kayrak taşı yada kiremit parçasını alır tekrar seke seke başlangıç noktasına ulaşırdık hangi karenin içine attığımız taş eğer girmezse arkadaşımız oynamaya geçerdi. Bir öğlen üstü o çizgili kareli oyun sahamızda arkadaşım yandığı yanlış yapıp karenin içine taşını atamadığından ben atmış ve seke seke taşıma ulaşmıştım ki taşımı almak için eğildiğimde hızla gelen askeriyenin at arabasını görmedim ve iki atın çektiği arabanın ortadaki oku bana vurduğu gibi yuvarlamış iki demir teker üzerimden geçivermişti. Birden doğrulmak istedim ama biden yığılıp kalmışım , bayılmamama sebep olmuştu ki gözümü açıp Askeri Hastanenin beyaz mermer taşı üstünde yattığım ve tekrar yok olduğum andı. Acı haber tez duyulur deriz ya anneme kim söylediyse rahmetli yalın ayak hastanede almış soluğu doktorların ısrarına rağmen beni kucakladığı gibi eve getirmiş. Düz tahta üzerinde yatırması gerekirken Hasır yastıklardan hazırladığı bir yatağa yatırmış nefes alıp veriyormuşum ama başka bir hayat belirtim yokmuş Her halde ölecek diye bekliyorlarmış. Tam 15 gün bir hayalet gibi yatmışım gözümü açıp anne acıktım dediğimde iki gözü iki çeşme hıçkıra,, hıçkıra ağlayan anamı hiç unutamam !.. At arabasının neden hızla geldiğini anlatayım o bahsettiğim dık rampalı yoluşta asker arabadan inmiş arabayı çekmiyorlar diye atlara basmış kamçıyı atlar bir hışımla fırlamışlar dizginlerden kurtulmuşlar ve haliyle dört nala kışlaya koşuyorlarmış işte o hızla yolda oynayan çocuklar kaçışırken orta yerdeki beni haşat ermiş beni komaya sokmuş ama düşürüp çiğnemeden hızla tekerlekler üzerimden geçtikleri ,için ölümüme sebep olmamışlar….
İyileşmem ayağa kalkmam tam bir yıl tedavilerle mümkün oldu. bir mucize gibi yaşamaya devam ediyorum işte!. Arkadaşlarımdan şu anda hayatta olan bir ikisi kaldı ama eğitim öğretim ve araya giren tayinler dolayısıyla koptuk , her birimiz bir başka şehirde !… İyileştiğimde . Omuzum da taşıdığım muskayı hangi hoca yazdı bilmiyorum ta ilkokulun üçüncü sınıfına kadar taşımıştım sonra nereye gitti hatırlamıyorum He3r4 halde nazara geliyordum ki , başı üzerinde çatır, çatır çatlayan kurşun sesini duyduğum kurşun dökülüşü ve nazar boncuğum!.. Hele nazar boncuğumu kimse görmesin diye ceketimin iç cebine dikmiştii anam ve onu ben her ceket değiştiğinde taşımaya devam etmiştim. Hala en korktuğum şey nazardır.Kem sözlerden ve mavi bakan gözlerden hep çekinmişimdir Öyle yetiştik koca karı masallarıyla büyüdük Ne zaman rafadan bir yumurta pişirsem yumurtanın kabuğunu mutlaka kırar çöpe öyle atardım , çünkü öyle beynimize işlemişlerdi ki son nefeste şeytan yumurtanın kalan kabuğuyla su getirip, imanımızı almaya çalışırmış .İşte bundan dolayı bu günlere kadar hep yumurtanın kabuğunu iyice kırıp çöpe atardım. Gece tırnak kesmenin günah olduğunu söylerler asla gece tırnak kesmezdik.Hele gece sakız çiğnemek ölü eti çiğnemek olur derlerdi asla sakızı ağzıma bile almazdım. En önemsediğim hala vazgeçemediğim bir alışkanlığım var ki şaşarsınız ayakkabılarımı çıkardığımda birisinin ters dönmesi büyük bir uğursuzluk getirecek diye korkarım, yada ayakkabılarım yada terliklerim üst üste binerse mutlaka bir seyahate çıkacağım zehabına kapılırım .
Ne yapalım bizler hep telkinlerle hep büyüklerin safsata yanlışlarıyla büyüdük. Büyüdük ne zaman her şeyi sorgular hale geldik ; geceleri elektrik ışığında tırnaklarımızı da kestik , naneli sakızları da çiğnedik!.. Ama ne ayakkabılarımızın ters dönmesine nede üst üste gelmesine müsaade ettik. Eve gelen misafirlerin ayakkabılarını bile düzgün bir şekilde yerleştirdik..Bazı alışkanlıklarımız nedense değişmedi !..Aldırma gönül aldırma diyen şarkıyı söylesek de olmuyor işte !…
Siz, siz olun hurafelere kafanıza takmayın ve aldırmayın gitsin .Hayat yaşadıkça güzelleşiyor her şey bir başka güzellikleri de size veriyor. Hep güzel şeyler düşünün sizi yoran, üzen şeylerden kaçın. Her sabah uyandığınızda en güzel şeyleri düşünün , en sevdiklerinize odaklanın ve sevdiğiniz bir şarkı varsa mırıldanın göreceksiniz göz görecek bakacak görecek güzellikleri kalp kaydedecektir.
Sevgili okurlarım , can arkadaşlarım ;Her gününüz aydın huzur dolu, mutluluk dolu olsun . Hepinize aklın yaşta değil hep başta olduğunu bir kere daha hatırlatıyorum . En içten sevgilerimle Kalın sağlıcakla!..
.